Yeni Koronavirüs Enfeksiyonu COVID-19

Koronavirüsler; hayvanlardan insanlara geçerek ciddi hastalıklara neden olabilen geniş bir virüs ailesidir. Daha çok hafif üst solunum yolu enfeksiyonlarında etken olan koronavirüsler önceki yıllarda Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS) ve Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS) gibi toplum sağlığını önemli derecede tehlikeye atan hastalıklara da neden olmuşlardır.

İlk kez Aralık 2019 da Çin’de görülmeye başlayan ve hızla tüm Dünya'ya yayılan yeni tip koronavirüs Ocak 2020 de SARS-CoV-2 olarak tanımlanmış, bu virüse bağlı oluşan hastalık ise COVID-19 olarak adlandırılmıştır. COVID-19 neden olduğu şikayetler bakımından mevsimsel soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklar ile benzerlik göstermekle beraber özellikle ileri yaşta, bağışıklık sistemi zayıf ve genel sağlık durumu iyi olmayan hastalarda ciddi solunum yetmezliği başta olmak üzere pek çok önemli sağlık sorununa sebep olabilmektedir.

COVID-19 Belirtileri Nelerdir?

İlk olarak 2019 senesinin son aylarında saptanmaya başlayan COVID-19 hastalığının belirtileri kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Özellikle genç ve sağlıklı kişiler hastalığı basit bir üst solunum yolu enfeksiyonu gibi çok hafif bulgularla ya da fark edilir düzeyde bulgu vermeden geçirebilirken belirgin semptomları olan hastalarda COVID-19 enfeksiyonunun neden olduğu belirtiler her biri hastadan hastaya farklı şiddetlerde görülmek üzere aşağıdaki gibidir;

  • Yorgunluk ve halsizlik
  • Kas ve eklem ağrıları
  • Burun akıntısı ve tıkanıklığı
  • Bulantı, kusma, ishal
  • Koku alma duyusunun azalması
  • Yüksek ateş
  • Boğaz ağrısı
  • Baş ağrısı
  • Kuru öksürük
  • Nefes darlığı

Halen tüm dünyada etkili olmaya devam eden ve pek çok kişinin ölümüne neden olan COVID-19 hastalığı özellikle; düşük bağışıklık sistemine sahip olan kişiler, şeker hastalığı, yüksek tansiyon ve kalp yetmezliği gibi kronik özellikli hastalığı olan kişiler, kanser tedavisi alan kişiler, astım, alt solunum yollarında kronik tıkanıklık (KOAH) gibi akciğer hastalıkları bulunan kişiler ve ileri yaşlardaki kişiler için daha büyük risk oluşturmaktadır. Sigara içmek de hastalığı daha ağır geçirme riskini belirgin olarak artırmaktadır. Bugüne kadar elde edilen veriler hastalığın yakalanan altı kişiden birinde ağır seyrettiğini göstermektedir. Bu virüsün çocuk yaş grubunda ciddi problem oluşturmaması bu yaşlarda yapılan aşıların etkisi ya da virüslerin hücrelere tutunma bölgelerinin az olması gibi etkenlerle açıklanmaya çalışılsa da henüz bu konuda kesin bir görüş oluşmamıştır. Genellikle 50 yaş üzerindeki hastalarda ciddi problemlere yol açabilen SARS-CoV-2 virüsü daha düşük oranlarda olmak üzere 0-50 yaş arası hastalarda da hastane yatışı ve yoğun bakım tedavisi gerektirecek şekilde seyredebilmektedir. Virüsün sinir sistemine geçebilme özelliği olması bazı hastalarda merkezi sinir sisteminde solunumu kontrol eden bölgelerin  etkilenmesi sonucunda solunum fonksiyonunun çok erken dönemde bozulmasına neden olabilmektedir.

Hastalığın geçirilme şiddetini etkileyen en önemli faktörlerden birisi de virüs yüküdür. Sağlıklı kişiye bulaşan virüsün miktarı anlamına gelen virüs yükü ne kadar fazla ise hastalık o kadar ağır bulgularla seyredebilmektedir. Özellikle hastalarla uzun sürelerle ve yakın temasta olan sağlık personeli yüksek virüs yüküne maruz kaldığı için hastalık bu grupta çok daha tehlikeli olmaktadır.

COVID-19 Hastalığının Diğer Viral Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları ve Alerjik Nezleden Farkı Nedir?

SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu COVID-19 hastalığı ile koronavirüs grubunun diğer üyelerinin ve farklı virüslerin sebep olduğu genellikle soğuk algınlığı olarak adlandırılan üst solunum yolu enfeksiyonlarının belirtileri oldukça benzerlik göstermektedir. Her iki hastalıkta da burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı, kas,eklem ağrıları, halsizlik, öksürük gibi belirtiler izlenebilirken bulgu vererek seyreden COVID-19 hastalığında özellikle ateş, boğaz ağrısı, baş ağrısı, kas-eklem ağrıları ve öksürük şikayetleri daha şiddetli olarak izlenmekte ilave olarak solunum sıkıntısı şikayeti de gelişebilmektedir. COVID-19 hastalığının en önemli farkı izlenen solunum güçlüğünün çok kısa sürede hastane bakımı gerektirebilecek şekilde ilerleyebilmesidir. COVID-19 dışındaki viral üst solunum yolu enfeksiyonlarının görülme sıklığının bahar aylarında doğal olarak azalması yanında koronavirüs için alınan korunma önlemlerinin diğer viral hastalıkların yayılmasını da azaltmış olması nedeni ile bahar ve yaz dönemlerinde izlenecek boğaz ağrısı, ateş ve öksürük gibi şikayetlerde COVID-19 ihtimali her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.

Bahar aylarında COVID-19 hastalığı ile karışabilecek bir diğer hastalık ise üst ve alt solunum yolu alerjileridir. Üst solunum yolunda genel olarak nezle şeklinde izlenen alerjik reaksiyonlar burun tıkanıklığı, hapşırık, renksiz burun akıntısı ve kaşıntı gibi şikayetlere neden olmakta, bu hastalarda ateş, şiddetli boğaz ağrısı, halsizlik, kas, eklem ağrıları, öksürük ve solunum sıkıntısı gibi şikayetlerin olmaması yanında hastaların genellikle daha önceki dönemlerde bilinen alerji hikayesi olması ayırıcı tanıya katkı sağlamaktadır.

Alt solunum yollarında oluşan alerjik reaksiyonlara bağlı izlenen öksürük ve solunum sıkıntısı gibi şikayetlerde ise ateş, kas,eklem ağrıları, halsizlik ve boğaz ağrısı gibi şikayetlerin olmaması, hastaların genellikle bilinen alerji hikayesinin olması ve alerjiye yönelik uygulanan tedavilere iyi cevap alınması ayırıcı tanıda yardımcı olmaktadır.

COVID-19 Nasıl Bulaşır?

COVID-19 hastalığının diğer virüs kaynaklı hastalıklara oranla çok daha yüksek yayılma özelliği bulunmaktadır. Virüse maruz kalmış hastanın; öksürme, hapşırma, konuşma ve nefes verme sırasında ortama yaydığı damlacıklar havaya saçılmakta ve takiben çevredeki yüzeylere düşmektedir. Havaya saçılan ya da ortamdaki farklı yüzeylere bulaşan virüslerin oldukça uzun süre canlı kalabildiği gösterilmekle beraber son bir yıl içinde elde edilen bilgiler virüslerin yüzeylere temas yolu ile bulaşma riskinin ilk dönemlerde düşünüldüğü kadar fazla olmadığını göstermektedir. Bugün için bulaşmanın ağırlıklı olarak aynı ortamda bulunan sağlıklı kişilerin hastalardan ortama yayılan ve havada bir süre asılı kalan virüsleri doğrudan solumaları sonucunda oluştuğu kabul edilmektedir. Kuluçka süresi yani virüs vücuda girdikten sonra şikayetlerin başlamasına kadar geçen süre 3 ila 14 gündür (genellikle 5-6 gün). Virüsü alan kişilerin şikayetleri başlamadan önceki kuluçka döneminin sonlarına doğru hastalığı bulaştırabilmeye başlaması yanında öksürme ve hapşırma ile ortama yayılan virüs partiküllerinin havada oldukça uzun süre asılı kalması ve ortama yayılması COVID-19 hastalığının tüm Dünya’da hızla yayılmasında önemli etken olmuştur.

COVID-19 Hastalığından Korunmak İçin Neler Yapılmalı?

COVID-19 hastalığından korunmak için gerek Dünya Sağlık Örgütü gerek Sağlık Bakanlığı’nca belirtilen birtakım uyarılar bulunmaktadır. Bunlar;

  • Gerekmedikçe evden çıkmamak ve kalabalık ortamlardan uzak durmak
  • El sıkışmak, kucaklaşmak, öpüşmek gibi sosyal alışkanlıkları bırakmak
  • Kapı kolu tutma, asansör vb. düğmeye basma gibi işlerini dominant olmayan elle yapılması (bu elle yüze istemsiz olarak dokunma ihtimali daha azdır)
  • Dış ortamla, para gibi riskli objelerle ya da başka kişilerle temas olan durumlarda ellerin sık sık su ve sabun ile 20 saniye ovalanarak yıkanması
  • Kolonya ya da alkol bazlı dezenfektan gibi ürünlerin doğru şekilde ve yeterli oranda kullanılması
  • Ellerin ağız, burun ve göz ile temasından kaçınılması
  • Hastalık riski bulunan kişilerin; kalabalık ortamlara girmemesi, maske kullanması ve kendilerini izole etmesi
  • Hastalık riski olan kişilerle temas gerektiren durumlarda koruyucu özellikli maske ve bone takılması, gözlerin siper ya da gözlük ile korunması
  • Evden çıkmayı gerektiren durumlarda sokakta, marketlerde ve asansör gibi kapalı alanlarda standart cerrahi maske takılması
  • Bağışıklık sisteminin güçlü tutulması, sağlıklı beslenme
  • Yorucu faaliyetlerden kaçınmak ve yeterli uyumaktır

Sağlık çalışanı olmayan ya da özellikle hastalarala temas ihtimali fazla olmayan sağlıklı kişilerin ev dışında oldukları her durumda standart cerrahi maskelerin kullanılması önerilmektedir. Bu tür maskeler hasta olmayan kişilere virüs bulaşma riskini azaltmakla beraber asıl olarak virüsü taşıyan kişilerin hapşırma, öksürme ya da soluma yolu ile hastalığı bulaştırma riskini önlediğinden aynı ortamda bulunan herkesin maske takması koşulu ile virüsten korunmada yeterli olmaktadır. Hastalara birebir temas durumunda olan kişiler ve virüsle doğrudan karşılaşma riski olan sağlık personelinin ise koruyuculuğu daha yüksek olan N95 tipi maskeler ya da gereken durumlarda daha üst seviye koruyucu ekipmanlar kullanması gerekmektedir.

COVID-19 Hastalığında Hangi Testler Yapılıyor?

Hastalığı tanımak için uygulanan ve mekanizmaları farklı olan iki test mevcuttur. Bunlardan birisi doğrudan virüsün varlığını gösteren polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) testi diğeri ise vücut savunma sisteminin virüse karşı oluşturduğu immun globulin M ve G (Ig M, Ig G) proteinlerini gösteren testlerdir. 

Virüsün kendisini gösteren PCR testi burun, boğaz sürüntüleri ya da akciğer salgılarından alınan örnekler üzerinde çalışılabilmekte ve test sonuçları daha uzun sürede çıkmaktadır.  Vücutta virüse karşı oluşan immun globulinleri gösteren testler ise kan örneğinde çalışılmakta ve hızla sonuç verdiği için tarama testi olarak da kullanılabilmektedir.

Virüsün vücuda girmesinden itibaren savunma sistemi erken cevabı olan Ig M yaklaşık yedinci günde kanda tespit edilir duruma gelmekte takiben bir hafta içinde en yüksek değerine ulaşıp iki hafta içinde kaybolmaktadır. İmmün sistem geç cevabı olan Ig G ise ikinci haftada kanda tespit edilmeye başlanmakta ve kalıcılığı uzun süre devam ederek virüse karşı uzun dönem bağışıklığı sağlamaktadır. Vücut savunma siteminin Ig M oluşturma cevabının virüsün vücuda girmesinden sonra yaklaşık yedinci günde saptanabilmesine karşın hastaların çok büyük kısmında hastalığa bağlı şikayetlerin 5-6. günlerde başlaması bir kaç gündür şikayeti olmayan hastalarda yapılan tarama testlerinin virüs vücutta olmasına rağmen henüz Ig M oluşmaya başlamadığı için negatif çıkma ihtimalini artırmaktadır. Bu nedenle hiç şikayeti olmayan hastalarda aktif enfeksiyon (virüs) varlığını göstermek için PCR testi tercih edilmektedir. 

Vücuda giren ve savunma sistemi cevabı oluşmasına neden olan virüsler ilk giriş anından itibaren yaklaşık 1 ay içerisinde immün sistem tarafından tamamen yok edilmekte ve PCR testi pozitiften negatife dönmektedir.

Bu bilgiler doğrultusunda hiç şikayeti olmayan bir kişide PCR testinin pozitif olması virüsün aktif olarak varlığını göstermekte ve bu sonuç hastanın kuluçka döneminde olduğu ya da hastalığı şikayetsiz olarak atlatmakta olduğu anlamına gelmektedir. Aynı hastada immun globulin testlerinin negatif olması hastanın kuluçka döneminde olduğunu gösterirken pozitif olması hastalığı semptomsuz atlatmakta olduğuna işaret etmektedir.

Şikayeti olmayan bir kişide PCR ve immun globulin testlerinin ikisinin de negatif olması bu kişinin henüz virüs ile karşılaşmadığını gösterirken PCR testi negatif iken immun globulin testlerinin pozitif olması kişinin hastalığı geçirmiş ve iyileşmiş aynı zamanda virüse karşı dirençli hale gelmiş olduğunu göstermektedir.

Hastalıkla uyumlu şikayetleri olan bir kişide ise PCR ve immun globulin testelerinin ikisinin de pozitif olması hastanın hastalığı aktif olarak geçirmekte olduğunu ispatlarken her iki testin de negatif olması şikayetlerin başka bir hastalığa bağlı oluştuğunu akla getirmektedir. Her iki testin de yalancı negatif çıkma ihtimail olduğu için özellikle test sonuçlarının hastaya uygulanacak tedavi üzerinde belirgin etkisi olduğu durumlarda negatif çıkan testlerin tekrarlanması gerekmektedir.

COVID-19 Hastalığının Tedavisi Var mı?

Yeni tip koronavirüs hastalığının şu an için etkinliği kanıtlanmış bir ilaçla tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Hastalığın tanımlanmasından günümüze kadar tanı konulan hastalarda çok sayıda farklı ilaç ve tedavi yöntemi denenmiş ve bu yöntemlerden bazılarında iyi sonuçlar alındığı rapor edilmiştir. Bu çalışmaların henüz oldukça sınırlı sayıda hasta üzerinde ve kontrol grubu olmadan yapılmış olması, aynı zamanda kullanılan ilaçların pek çok yan etkisinin bulunması nedeni ile bu tedavilerin hastanelerde ve doktor kontrolü olmadan kesinlikle uygulanmaması gerekmektedir.   

Halen COVID-19 şüphesi olan hastalarda ağrı, ateş, öksürük gibi şikayetlerin giderilmesine yönelik tedavi yöntemleri tercih edilmekte, testlerle tanı konulan ve şikayetlerinin belirgin olması nedeni ile hastanede yatırılarak takip edilen hastalarda hastanın ve hastalığın özelliklerine göre değişen tedavi alternatifleri uygulanmaktadır. 

Hastalığı sikayeti olmadan ya da hafif şikayetlerle geçiren hastalarda antibiyotiklerin kullanılması önerilmemektedir. Hastanede yatırılarak takip edilen hastalarda ise ikincil bakteriyel enfeksiyonların gelişmesi durumunda ya da bu ihtmalin önlenmesi amacı ile uygun antibiyotik tedavileri başlanmaktadır.

Bu güne kadar başka virüslere karşı etkili olan olan bazı antiviral ilaçlar SARS-CoV2 virüsüne karşı kullanılmaya başlanmış ancak henüz herhangi bir virüs ilacının bu hastalığa karşı kesin olarak etkili olduğu gösterilememiştir.

Hastaların takibinde saptanan önemli bir diğer bulgu hastalığın bazı hastalarda kan pıhtılaşma sistemini olumsuz etkilemesi sonucu dolaşım bozukluğuna neden olması ve buna bağlı organ yetmezlikleri oluşturmasıdır. Bu tablo ile ilgili tedavi seçenekleri hastaların hastanede yatışı süresince  düzenli olarak yapılan kan tetkiklerinde edilen sonuçlara göre belirlenmektedir.

COVID-19 hastalığında virüsün dokularda doğrudan sebep olduğu hasar dışında virüse karşı mücadele veren vücut savunma sisteminin reaksiyonun aşırı düzeyde olmasının da özellikle hastalığı ağır geçiren kişilerde sıklıkla karşılaşılan bir durum olduğu izlenmiştir. Bu durumdaki hastalarda uygun tedavi seçenekleri laboratuvar testlerinde elde edilen verilere göre belirlenmektedir.

Tedavide kullanılan bir diğer yöntem de daha önceki yıllarda karşılaşılan bazı salgınlarda başarılı sonuçlar alınan immun globulin tedavisi yani pasif bağışıklamadır. Bu tedavi yöntemi Covid 19 hastalığını geçirip iyileşmiş olan ve artık vücutlarında virüs kalmamış ama kan dolaşımında virüse karşı Ig G bulunan kişerden alınan kandan elde edilen SARS CoV 2 virüsüne karşı Ig G içeren plazmanın hasta kişilere verilmesi yolu ile pasif olarak immun sistem cevabı oluşturmaya yöneliktir. Bu tedavi yöntemi  halen belli kriterlere göre uygulanmakta ve bazı hastalarda olumlu sonuçları rapor edilmektedir.

COVID-19 Aşısı Yaptırmalı mıyız?

Hastalığın ortaya çıkmasından kıs süre sonra başlayan aşı geliştirme çalışmaları sonucunda virüse karşı savunma sitemi cevabının oluşmasını farklı mekanizmalarla sağlayan aşılar üretilmiş ve bu aşıların etkinlikleri yani virüse karşı koruyuculukları yapılan geniş örneklemli çalışmalarla gösterilmiştir. 

Bugün için COVID-19 hastalığının yayılmasını önleyerek hayatın normale dönmesini sağlayacak en güçlü silah aşılar olarak kabul edilmektedir. Bazı aşıların yine bazı kişilerde neden olabildikleri yan etkiler bulunmasına karşın toplumdaki tüm bireylerin kişisel özelliklere göre farklılaşabilen aşı seçimleri de göz önüne alınarak aşıya göre değişebilen uygun dozlarda ve uygulama aralıkları ile aşılanması gerekmektedir.

Şu Anda Ne Yapmalıyız?

COVID-19 enfeksiyonu çoğu hastada hafif ya da orta düzeyde şikayetlerle seyretmekte ve özel tedaviler ya da hastane bakımı gerekmemektedir. Hastalığın akciğerlerde ciddi hasar yaratması sonucu solunum güçlüğü gelişmesi durumunda ise hastaların takip ve tedavilerinin hastanelerde ve tablonun ciddiyetine göre yoğun bakım ünitelerinde yapılması gerekebilmektedir.

Güncel verilere göre virüs bulaşan hastaların %30'u hastalığı herhangi bir bulgu olmadan geçirmekte, %55'i hafif-orta derecede semptomlar göstermekte kalan %15 hastanın hastanede yatarak bakımı gerekirken bu hastaneye yatan hastaların 1/3 kısmı yani toplam hasta grubunun %5'inde hayatta kalabilmeleri için yoğun bakım ünitelerinde tedavi gerekmektedir. Bu doğrultuda virüsün 1.000.000 kişiye bulaşması durumunda 50.000 hasta için yoğun bakım hizmeti gerekeceği bu sayının ise ülkemizdeki sağlık sistemini tamaman bloke edeceği ön görülebilmektedir.

Bu nedenle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ihtiyacı olan hastalara kapasite aşılmadan yeterince yardım edilebilmesi ve COVID-19 a bağlı ölümlerin en az seviyede tutulabilmesi için hastalığın yayılma hızının sınırlanması hayati önem arz etmektedir. Risk grubunda olmayan ya da hastalığı belirgin bulgu olmadan geçiren kişilerin de hastalığın yayılmasında önemli rolü olduğu unutulmamalıdır. Bugün için hastalığın kontrol altında tutulabilmesine yönelik olarak alınabilecek en önemli önlemler;

- Aşı sırası gelenleri aşı yaptırması

- Özellikle aşı yaptırmamış kişilerin çok önemli bir gereklilik olmadıkça kalabalık ortamlara girmemeleri

- Evden çıkılması gereken durumlarda standart cerrahi maske kullanmak

- Sosyal izolasyon ve hastalığa karşı önerilen hijyen prensiplerine azami ölçüde uymaktır

Kişisel olarak COVID-19 hastalığına karşı alınabilecek en etkili önlem ise vücut savunma sisteminin (immun sistem) güçlü tutulmasıdır. Bu amaçla en fazla dikkat edilmesi gerekenler düzenli ve yeterli sürelerde uyku ile birlikte vücut kalori ihtiyacı ile uyumlu şekilde beslenmek aynı zamanda  immun sistem fonksiyonları üzerinde olumsuz etkisi olan aşırı fiziksel yorgunluk, kilo kaybı ve ruhsal stres gibi durumlardan kaçınmaktır.

Bunlar da İlginizi Çekebilir

uyku-apnesi-tedavisinde-robotik-cerrahi

Uyku Apnesi Tedavisinde Robotik Cerrahi

Dil kökünün uykuda arkaya kayarak solunum kanalını tıkaması uyku apnesine neden olan en önemli etkenlerden birisi olmasının yanı sıra cerrahi tedavisi belki de en zor olan problemdir.

burun-estetiginde-piezoelektrik-ultrasonik-cerrahi

Burun Estetiğinde Ultrasonik Piezocerrahi

Burun estetik ameliyatları sırasında büyük burunların küçültülmesi, geniş burunların daraltılması ya da eğri burunların düzeltilmesi için burnun ½ üst bölümünü oluşturan kemik çatının k